ABD'de İfade Özgürlüğü Alarm Veriyor! İsrail Eleştirisi Yasak mı?
Gündem

ABD'de İfade Özgürlüğü Alarm Veriyor! İsrail Eleştirisi Yasak mı?


04 June 20255 dk okuma11 görüntülenmeSon güncelleme: 09 July 2025

Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) ifade özgürlüğü konusundaki duruşu, son gelişmelerle birlikte tartışma konusu haline geldi. Özellikle üniversitelerde yaşanan olaylar, bu temel hakkın bazı konularda ciddi şekilde sınırlandırıldığını gösteriyor. MIT'de yaşanan olay, bu durumun en çarpıcı örneklerinden biri olarak öne çıkıyor.

MIT'de Filistin Desteği Cezalandırıldı mı?

MIT mezuniyet töreninde Hint-Amerikalı öğrenci Megha Vemuri, Filistin'e destek veren ve Gazze'deki sivil ölümlerini "soykırım" olarak nitelendiren bir konuşma yaptı. Vemuri, aynı zamanda MIT'yi bu konuda "suç ortağı" olmakla eleştirdi. Bu konuşmanın ardından MIT yönetimi, Vemuri'yi cezalandırdı. Bu olay, akademik özgürlükler ve Filistin meselesine dair ikiyüzlü yaklaşımlar hakkında önemli soruları gündeme getirdi.

Bu olay akıllara şu soruyu getiriyor: Aynı öğrenci konuşmasında Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısını eleştirseydi, MIT yönetimi yine aynı şekilde sert bir tepki gösterir miydi? ABD'de bugün Rusya, Çin, İran veya Venezuela'yı eleştirmek neredeyse teşvik edilirken, İsrail'e yönelik en ufak bir eleştiri dahi "antisemitizm" yaftasıyla karşılanabiliyor.

Bağışlar ve İfade Özgürlüğü Arasındaki İlişki

Amerikan üniversiteleri, büyük ölçüde bağışlarla ayakta duran kurumlardır. Bu bağışların önemli bir kısmı, İsrail yanlısı duruşlarıyla bilinen kişi ve kuruluşlardan gelmektedir. Harvard Üniversitesi'nde Filistin lehine açıklama yapan öğrenciler fişlenerek bazı büyük şirketlerin işe alım süreçlerinden dışlandı. Columbia Üniversitesi'nde ise Filistin'e destek veren öğrenciler kampüsten uzaklaştırıldı. Bu örnekler, akademik özgürlüklerin ne kadar "şartlı" hale geldiğini açıkça gösteriyor.

Bugün Amerika'nın 30'dan fazla eyaletinde, İsrail'e karşı ekonomik boykot çağrısı yapan BDS (Boycott, Divestment and Sanctions) hareketi yasalarla engelleniyor. Kamu görevlilerinin bu kampanyayı desteklemesi, birçok eyalette işten çıkarılma nedeni olarak kabul edilebiliyor. Bu durum, anayasal bir hak olan ifade özgürlüğünün yasal yollarla kısıtlanması anlamına geliyor.

Canary Mission adlı platform da bu duruma bir örnek teşkil ediyor. Bu platform, Filistin yanlısı öğrenci ve akademisyenlerin isimlerini, sosyal medya geçmişlerini ve fotoğraflarını yayınlayarak onları "tehlikeli" olarak ilan ediyor. Bu listeye girenler, iş bulmakta ve kariyerlerine devam etmekte ciddi zorluklar yaşıyorlar.

Amerikan ana akım medyasında da benzer bir tablo göze çarpıyor. İsrail'in Gazze'ye yönelik hava saldırıları sırasında çocukların, doktorların, gazetecilerin hayatını kaybettiği haberleri ya hiç verilmiyor ya da "İsrail kendini savunuyor" başlığı altında sunuluyor. Aynı medya, Ukrayna'daki sivil ölümleri için anında "savaş suçu" ifadesini kullanabiliyor. Bu çifte standart, sadece medya tüketicisinin değil, akademik çevrelerin ve kamuoyunun algısını da şekillendiriyor.

Filistin'i savunmak, günümüzde birçok genç için sadece bir insan hakları duruşu değil, aynı zamanda profesyonel geleceklerini riske atmak anlamına geliyor.

Sonuç: Cesaret mi, Özgürlük mü?

MIT örneği, Filistinlilerin yaşadığı zulmü dile getirmenin, günümüz Amerika'sında "özgürlük" değil, "cesaret" meselesi haline geldiğini bir kez daha hatırlatıyor. İfade özgürlüğünün sınırları, özellikle İsrail eleştirisi söz konusu olduğunda belirgin bir şekilde daralıyor. Bu durum, akademik özgürlükler, bağışların etkisi ve medyanın rolü gibi önemli soruları gündeme getirerek, ABD'deki ifade özgürlüğü tartışmalarını daha da alevlendiriyor.